4 Eylül 2011 Pazar

Gelecek Filmler

Eylül ayı, dizilerimizin yeniden başladığı, yeni bağımlılıkların hayatımıza girdiği, bazı günlerimizi de değmeyecek bölümlere harcayacağımız çok özel bir ay. Ancak, sadece diziler ile ömür geçer mi? Önümüzdeki haftadan itibaren Eylül ayında hangi filmler vizyona girecek? Hızlıca bir değerlendirme yapmak istedim, acaba gidelim mi, geçelim mi?



Cowboys and Aliens:



Amerika'da 31 Haziran'da vizyona giren ve yaklaşık 163 Milyon $'lık bütçeli Cowboys and Aliens, ne yazık ki dünyada beklenilen performansı gösteremedi. Oysa ki, konusu ve oyuncularıyla beklentiler oldukça yüksekti. Harrison Ford, şahsi favorilerimden Daniel Craig (ki kendisinin Dream House'unu da burada bulabilirsiniz), erkeklerin hastalığı Olivia Wilde ve gerçek bir karakter oyuncusu olan Sam Rockwell'li bir kadrodan bahsediyoruz sonuçta. Yönetmen de, eski oyuncu, yeni favori yönetmenlerimizden Jon Favreau. Fragmanı izlediğimizde, filmin bize ne sunduğunu görebiliyoruz: Kendisini bilmez bir şekilde, kolunda nereden geldiği belli olmayan bir bileklikle uyanan Craig, vardığı şehirde önceki suçları sebebiyle tutuklanır. Herkes kendisinden bir parça istemektedir, ancak kısa sürede ortalık karışır. Uzaylılar, kovboylar, karmaşa, güzel kadınlar, Daniel Craig'in o soğuk ama seksi bakışları... hepsi burada. Beklentiyi yüksek tutmadan, bir True Grit veya 3:10 to Yuma beklentisine girmeden, farklı bir tür western izlemek için neden olmasın? 16 Eylül'de sinemalarda... [Gidelim]

Fright Night:



1985 yapımı Fright Night'ın yeniden çevrimi, 23 Eylül Cuma günü aramızda olacak. Genç Anton Yelchin ve arkadaşı Christopher Mintz-Plasse, okuldaki öğrencilerin kaybolmasını, Yelchin'in gizemli komşusu Colin Farrell'in bir vampir olmasına bağlarlar. Şimdi Yelchin'in amacı, Farrell'in gerçekten bir vampir olduğunu kanıtlamaktır. Kendisine de elbette David Tennant yardım edecektir! Film, orijinaline bir ekleme yapmadan, oyuncuları üzerinde yükselecek gibi duruyor. Ancak, Colin Farrell'in seksi, gizemli ama oldukça tehlikeli bir vampir olarak son dönem "parıldayan" vampir dünyasına eskilerden hoş bir seda getirecek gibi. [Gidelim]

Karadedeler Olayı:





Neden Karadedeler Olayı'ına çifte fragman verdiğimi soracak olursanız... Bilemiyorum. Kararınızı verebilmeniz açısından, her iki fragmanı da izlemeniz gerekebileceğini düşündüm. Konu, 1989 yılında bir köyde geçiyor. K. ilinin D. köyünde, cinlerle ilgili haberler çıkınca bir gazeteci olayı araştırmak için köye gidiyor. Birşey bulamayınca da, kamerasını bir çocuğa bırakıp geri dönüyor. Birkaç gün sonra, çocukla birlikte 7 köylü katledilmiş olarak bulunuyor. Gözaltına alınan gazeteci de, serbest bırakılmasının ardından sırra kadem basıyor. İzleyeceğimiz görüntüler de, gerek gazetecinin, gerek öldürülen çocuğun çektikleri, gerekse gazetecinin sorgulanma görüntüleri. Pekala, sonuç? Sadece genel anlamda konuyu işleyen ilk fragman oldukça başarılı. Ancak, filmden bazı sahnelerin yer aldığı ikinci fragman, filmden tam olarak ne beklememiz gerektiğini bize sunuyor. The Blair Witch Project'in başlattığı "tüm anlatılanlar gerçektir" viral pazarlama taktiği ile gündeme oturan Karadedeler Olayı, bu konseptin moda olduğu 1999'dan sonra başarıya ulaşabilecek mi? Türkiye'de büyük ihtimalle. Sinefil sosyal medya ortamlarında bile "acaba böyle birşey gerçekten oldu mu?" diye araştırmalara konu olan Karadedeler Olayı, ortalama bir sinema seyircisini çok rahat tavlayacaktır diye düşünüyorum. Filmin bizi gerçekten korkutup kortutamayacağına girmiyorum bile, bu izlendikten sonra yapılacak bir değerlendirme olarak kalsın. Peki biz ne yapmalıyız? Oldukça geçmişte kalmış bu konuyu ısıtıp önümüze getiren bu filme sırtımızı mı dönmeliyiz, yoksa hali hazırda geliştirilmeye açık bir janr olan Türk korku filmi sınıfına bu denemesinden ötürü destek mi olmalıyız? Sanıyorum, benim bu naif kalbim, ikinci seçenekten yana. 16 Eylül'de, sinemalarda. [Gidelim!]

Friends with Benefits:



Ah, Friends with Benefits... Gerçekten mi? Yakın arkadaşlar Mila Kunis ve Justin Timberlake, kötü ilişkilerden sonra "sadece seks" için birlikte olmaya başlarlar. Ancak, ah bu şakacı hayat onlara nasıl sürprizler hazırlıyordur acaba? Ashton Kutcher - Natalie Portman ikilisinin No Strings Attached adlı AYNI filmlerinden daha katlanılabilir oyunculara sahip bu versiyon sadece sevimli (ancak çok fazla tahmin edilebilir) bir fragmana sahip diye izlenebilir mi? Emin olamıyorum. Woody Harrelson'un varlığı beni hiç şüphesiz çekerken, Jenna Elfman her zamanki sabitliğiyle beni birkaç dakika içerisinde yormayı başarıyor. Bir zamanlar kendisini tatlı bulabiliyordum oysa ki. Sanıyorum Dharma and Greg'in birinci sezonuydu. Sonra herşey ne yazık ki sona erdi... Sevgili Patricia Clarkson artık tatlı, anlayışlı ve azıcık kaçık anne rollerinden başka bir rol oynamayı düşünüyor mu acaba? 23 Eylül'de sinemalarda. Gene de, evde izlemeyi tercih edebilirim gibi gözüküyor. Şey, korsan çok kötü birşey elbette. [Geçelim]

Bir Zamanlar Anadolu'da:





Öncelikle, uluslararası fragman olan ilk video ile, Türkiye fragmanı olan ikinci videonun neden farklı olabileceğini çok iyi anlıyorum. Elbette, her filmin birden çok fragmanı, teaser'ı oluyor. Ancak, kabul etmemiz lazım ki, Nuri Bilge Ceylan'ın alamet-i farikası olan o derinlik, gerçeklik ve sıkkınlık duygusu ilk fragmanda daha çok ön planda. İkinci fragman, "bir filmi eleştirmenler beğeniyorsa sıkıcıdır" diyen seyirciyi de çekebilmek adına hızlandırılmış gibi sanki. Ancak bu gene de, Nuri Bilge Ceylan'nın 2011 Cannes Film Festival'inde Büyük Jüri Ödülü'nü almış; Muhammet Uzuner, Yılmaz Erdoğan, Taner Birsel, (kesinlikle kişisel bir hayranlığım olan) Ahmet Mümtaz Taylan ve Fırat Tanış'lı muhteşem görünen filminin bizi çok bekletmeden 23 Eylül'de vizyona gireceği gerçeğini değiştirmiyor. Türkiye'de hakettiği ilgili göremeyen bu adamı, en azından bu kez sinemada onurlandırmak zorundayız. [GİDELİM! LÜTFEN!]

Killer Elite:



Ah, Tanrım. Fragmanı izlerken ne yaparsam yapayım sanıyorum içimdeki mutluluğu saklayamam. Jet Li için Cradle 2 the Grave'e gitmiş bir kişiliğim sonuç itibariyle. Herneyse. Fragmanın da dediği üzere: Statham. Owen. De Niro. May the best KILLER win. Bir de "fan favourite" Yvonne Strahovski mi var oralarda bir yerde? Kimseye tavsiye edemem ama, ben 23 Eylül'de oradayım. [Windows geçersiz bir yürütme yaptı ve kapatılacak. Lütfen hayatınıza devam ediniz.]

I Don't Know How She Does It:



Wow. "Mucizeyi Kadınlar Yaratır" mı? Bilmiyorum. İlgilenmiyorum. 23 Eylül haftası hali hazırda yeterince dolu. Gerek bile yok. Hem "Kadın aslında o kadar çok çalışmasın, aslında ailesinden, çocuklarından çalıyor!" temalı filmlerin halen var olması bile beni geriyor. [GEÇELİM! HIZLICA!]

Dream House:



Ah, sevgili Daniel Craig, Eylül ayında 2 filmle sinemalarımızı şenlendirecek gibi duruyor. Dream House'un konu özetine bakacak olursak, yeni bir eve taşınan Craig, Rachel Weisz (ne tatlı bir tesadüf ki kendileri de bu filmden hemen sonra evlendiler) ve iki küçük kızları, mutlu birkaç günün ardından, evlerinde daha önceden işlenmiş cinayetler olduğunu öğrenirler. And the plot thickens. Acaba fragman, vermesi gerektiğinden fazlasını mı veriyor? Craig'in geçmişiyle ilgili bilgiyi hızlıca öğrenmeseydik daha mı etkili olurdu? Gerçeği söylemek gerekirse, belki, biraz. Ancak bu bir korku-gerilim filmi. Eminim ki, bir yerlerinde, daha da etkili bir "twist" bulunuyordur. Yoksa bile, ne yapalım, şansımıza küselim. En azından benim gibi bir korku delisiyseniz, 30 Eylül'de arşivinize bir film daha eklemiş olursunuz. [Gidelim]

30 Minutes or Less:



Öncelikle ne tür komedilerden hoşlandığınızı bilmek durumundasınız. Slapstick? In-your-face? Slacker? Eğer kara komedi, melodrama, ironi falan seviyorsanız zaten bu ekipten uzak durmanız gerektiğini biliyorsunuzdur. Jesse Eisenberg, Danny McBride, Aziz Ansari, Nick Swardson. Ah, Nick Swardson... Kendisinin yapacağı hiçbirşey zarif bir nükteye sahip olamaz sanıyorum. Ama olsun. Size hitap ediyorsa tamamdır. Konu mu? 2 "kimliği belirsiz ancak oldukça eblek" soyguncu, Eisenberg'i kaçırır ve 10 saat içerisinde bir bankayı soymazsa vücuduna bağladıkları bombayı patlatacaklarını söylerler. Eisenberg de, en yakın arkadaşı Ansari ile işe koyulur. Bu sene izlediğim en eğlenceli komedi Horrible Bosses olduğuna göre, sanıyorum ben varım. Yeni bir Pineapple Express beklerken içimden bir ses fena halde yanıldığımı söylese bile. [Çok çok yoğun değilsek mesela]

Midnight in Paris:



Sonunda! Geliyor! Woody Allen! Midnight in Paris! Hakkında hep güzel şeyler duyulan ancak sevimli mi sevimli fragmanı dışında birşeyler okunmak istendiğinde spoiler uyarı zilleri çaldıran bir film bu. Owen Wilson, Rachel McAdams ve Michael Sheen'i bu kadar renkli bir Woody Allen filminde izlemek! Ah, 30 Eylül hiç gelmeyecek mi? Pardon, öykü mü? Wilson ve McAdams yaptıkları Paris ziyaretinde biraz farklı yönlere çekilirler. Sheen'in herkesi etkileyen entelliğinden bunalan Wilson, kendisini geceyarısı sokaklara atar. Ya sonra? Herşey tamamen büyülü bir şekilde ilerler. Ama Allen filmleri hiç o kadar basit olmayacaktır... [GİDELİM!!]

Red State:



Seks ilanlarına cevap veren bir grup genç, kendilerini aşırı dinciler tarafından kandırılmış, yakalanmış, hapsedilmiş ve öldürülmek üzere bulurlar. Yönetmen Kevin Smith, bu kez biraz daha gerilim janrına kaymış gibi duruyor. Daha önceden izlediğim ancak tekrar bulamadığım bir fragmanla karşılaştırdığımızda, önceki fragmanın gerilim ağırlıklı, bunun ise ilk şoktan sonra biraz korku-komedi türüne kaydığı gibi bir izlenim, ve belki de bir memnuniyetsizlik yaratıyor bünyede. Kevin Smith'i halen Cop Out için affedebildiğimi sanmıyorum... [Geçelim]

Ekim ayı filmlerinde görüşmek üzere!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder